1900'lü yılların başında Kadıköy'de oturan James Lafontaine adındaki İngiliz olmasaydı, Osmanlı tebası belki futbol topuyla daha geç tanışacaktı.O zamanda Galatasaray'ın kuruluş yılı 1905,Fenerbahçe'nin kuruluş yılı 1907 olmayacaktı. Belki renkleri, belki isimleri bile başka başka olacaktı.Ya da o zamanın Kadıköy'ünde, James Lafontaine adlı futbol hastası yerine George Brown adında bir Cim hokeyi meraklısı başka bir İngiliz yaşasaydı belkide bugün milletçe başka bir spora aşIk olacaktık.Hintliler ya da Pakistanlılar gibi.Futbolu bağrına sokan İngiliz James Lafontaine, 1900'lü yılların başındakihallerini şöyle anlatıyor:
"Biz üç beş İngiliz Moda çayırında bu işe başladık. Ancak iki takım kuracaksayıda oyuncumuz vardı. Aynı insanlarla oynamaktan canımız sıkılıyordu. Lakin Türk gençlerini bu işe teşvik etmekten de korkuyorduk..."
Acaba neden korkuyorlardı?Türk gençlerinin kuracağı takıma yenilip millete rezil rüsva olmaktan mı?Yoksa maç sırasında aşka gelecek seyircilerden dayak yemekten mi?
FUTBOL YASAK
Devir Sultan İkinci Abdülhamid Efendimizin devri. Padişahımız, halifemiz iyidir hoştur da biraz vehimlidir. Ahalinin "futbol bahanesiyle" dahi olsa yan yanagelip, kalabalık teşkil etmesinden hoşlanmaz. "Nerede çokluk orada şeylik..."politikası güttüğünden, Müslüman ahaliden üç dört kişinin yan yana yürümesinibile yasaklamış.İşte James Lafontaine'i korkutan şey bu.Türk gençlerini futbola alıştırayım derken başının belaya girmesinden çekiniyor. O yüzden de maçlarında Türk gençlerini oynatmıyorlar.Ama boş bir tedbir bu. Olimpiyat oyunlarının yapıldığı stadyumun önünde "kokoreç satmayı planlayacak kadar" gözü kara girişimcilere sahip bir milletin çocuklarını,Abdülhamid'in yasakları durdurabilir mi?Durduramamış nitekim...
İngilizlerin, Rumların aralarında futbol oynadığı, Kuşdili, Moda, Papazın çayırı, Bakla tarlası, Taksim Kışlası gibi yerlere biriken Müslüman ahali "Bu ne iştir..." deyip maç seyretmeye başlamış. Seyrettikçe de iştahlanmış.Yerinde duramaz olmuş.O vakitler bugünkü gibi tribünlü, tel örgülü sahalar yok. Futbol sahası dedikleri yer dört tarafı açık alanlar.James Lafontaine İngiltere'ye döndükten sonra Daily Mirror'da yayımlanan hatıralarında bu durumdan şikayet ediyor:"Maçın olmadık bir yerinde, kafasında fesiyle bir Türk seyirci dalar,yakaladığı topu tekmeleyip havaya dikmeye çalışırdı. Bu yüzden maçlarımız sık sık kesintiye uğrardı. Bu futbol heveslilerini durduracak bir polis kuvveti bulunmadığından çok sıkıntı çekerdik..."
FUAD HÜSNÜ BEY
Bizim Ergun Hiç yılmaz'ı tanırsınız. Hem iyi bir tarihçi hem iyi bir arşivci hemde sıkı Fenerlidir. 1992'de yayımlanan "Türk Futbol Tarihi" adlı Calışmasının birinci cildinde, Türklerin futbol hevesini örnekleri ile naklederken ilginç bir şahsiyeti tanıtıyor.İlk kez futbol sahasına çıkan bir Türk'ten,Fuad Hüsnü Bey'den söz ediyor.Abdülhamid'in donanmasının amirallerinden Hüseyin Hüsnü Paşa'nın Mekteb-i Bahriyesi'nde (Deniz Harp Okulu) okuyan oğlu Fuad Hüsnü Bey bilinen ilk futbolcumuz.Fuad Hüsnü Bey mükemmle Ingilizce konuşabildiği için Moda'daki İngilizlerle ahbaplık ediyor.O zaman İstanbul'da futbol topu da yok, futbol malzemesi satan bir yer de.Fuad Hüsnü Bey,İngiliz ahbaplarından bir top tedariklenip başlıyor üzerinde tepinmeye. Kah boş bir arsa bulup peşinden koşuyor kah bir duvarın karşısınageçip durmadan şut atıyor.Papazın Cayırı mevkiindeki bir okul duvarını futbol topuyla dövmekte olan Fuad Hüsnü'yü yakın arkadaşı Reşat Danyal Bey görüyor.Önce hayretler içinde bir süre seyrediyor. Sonra yanına sokulup soruyor:
-Hayırlar ola Fuad.Duvarı yıkmaya mı Calışıyorsun?Fuad Hüsnü, yakın arkadaşı Reşat Bey'e önce derdinin duvarı yıkmak değil de futbol talim etmek oldu.Günü anlatıyor, ardından da bir teklifte bulunuyor:
- Neden bizim bir futbol takımımız yok? Gel biz de takım kuralım.Reşat Danyal Bey'in aklı yatıyor bu işe. "İlk Türk futbolcusu" olarak tarihe geçecek olan Fuad Hüsnü'nün liderliğinde bir kaç delikanlo bir araya geliyorlar.İstanbul'un ilk Osmanlı takımını kuruyorlar.Fuad Hüsnü ve Reşat Danyal ile birlikte Şevki Bey, Fahri Bey, Nurettin Bey,Emcet Bey, Hafız Mehmet ve Hafız Mustafa kardeşler, Kemani Nuri Bey veTamburacı Osman Pehlivan.İsimleri tespit edilenler bunlar. Kadronun yarısımevlide giden hafızan ekibi, diğer yarısı saz takımı gibi bir şey.